top of page

Hz.Muhammed'in Kur'anı Açıklaması

Mekke'de"hira nur dağında" "oku"emriyle gelen medine'de devam eden o mübarek davet başlamıştı.

Hz.Muhammed’in(s.a.v.  peygamberlik görevlerinden biri de Kur’an-ı Kerim’i açıklamaktır. Onun bu görevi bir ayette şöyle ifade edilmektedir.

“…İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana bu Kur’an’ı indirdik.”

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayeti Müslümanların kolayca anlayabileceği niteliktedir. Ancak bazı ayetlerin kolayca ve hemen anlaşılması mümkün değildir. Bu durum Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşayan Müslümanlar için de söz konusudur. İşte Hz. Muhammed’in peygamberlik görevlerinden biri Kur’an’ı açıklamak ve insanları aydınlatmaktır. Yüce Allah (c.c.) Nahl suresinde, “Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik... Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderdik). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” (1) buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.
 

Kur’an-ı Kerim İslam dininin temel kaynağıdır. O, Allah’ın varlığına ve birliğine imandan ibadetlere, toplumsal ilişkilerden ahiret hayatına kadar pek çok konuda emir, yasak ve ilkeler içerir. Her Müslümanın Kur’an’da yer alan dinî ve ahlaki ilkeleri öğrenmesi, bunlara uyması gerekir. Ancak Kur’an bir kitaptır. Onda her şeyin kapsamlı bir şekilde açıklanması mümkün değildir. İşte Kur’an’da tam olarak açıklanmayan konularda Peygamberimiz (s.a.v.) devreye girmiştir. Örneğin Kur’an-ı Kerim namaz kılmayı emretmiş, ancak namazın nasıl kılınacağını, namaz kılarken neler yapılacağını açıklamamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın.” (2) buyurarak bu ibadetin nasıl yapılacağı konusunda sözlü ve uygulamalı olarak Müslümanları aydınlatmıştır. Aynı durum zekât, sadaka ve hac gibi ibadetler için de geçerlidir. Müslümanlar bu ibadetlerin nasıl yapılacağını da Peygamberimizin açıklamalarıyla öğrenmişlerdir

, “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın.”

Kur’an-ı Kerim hac ibadetini farz kılmıştır. Gücü yeten, imkânı olan Müslümanlara hacca gitmeyi emretmiştir. Ancak bu ibadetin nasıl yapılacağı Kur’an’da açıkça ifade edilmemiştir. Sevgili Peygamberimiz diğer konularda olduğu gibi haccın nasıl yapılacağını da hem sözlü hem de uygulamalı olarak bizlere öğretmiştir. Bu konuyla ilgili bir hadisinde de “Haccın nasıl yapılacağı ile ilgili kuralları benden öğreniniz.” (1) buyurmuştur. Böylece Hz. Muhammed (s.a.v.) hem Kur’an’da yer alan bir ayeti açıklamış hem de bir ibadetin nasıl yerine getirileceği konusunda insanlara rehberlik etmiştir.
 

“Haccın nasıl yapılacağı ile ilgili kuralları benden öğreniniz.”

Sevgili Peygamberimiz hem İslam’ın emir, yasak ve öğütlerini insanlara anlatmış hem de Kur’an ayetlerini açıklamıştır. O, açıklamaları ve uygulamalarıyla hepimize dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermiştir. Kur’an ayetlerini açıklayıp uygularken, insanları İslam’a davet ederken hiç kimseye baskı yapmamış, zorlamada bulunmamıştır. Bizler de Sevgili Peygamberimizi kendimize örnek alalım. Dinimizin öğütlerine uymayı ilke edinelim.
 

Hz. Peygamberin (s.a.v.) görevlerinden biri de insanlar arasında çıkan anlaşmazlıklara Kur’an’dan getirdiği açıklamalarla çözümler üretmektir. Nahl suresinin 64. ayetinde Hz. Peygamberin (s.a.v.) bu görevi şöyle dile getirilmiştir: “Sana kitabı, ancak (insanların) ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.”

Müslümanlar, Hz. Peygamberin Kur’an’ı açıklamasıyla İslam’ı doğru anlamışlar ve herhangi bir kuşkuya kapılmadan dinlerini daha bilinçli bir biçimde uygulayabilmişlerdir. Bizler de İslam’ı anlamak için Kur’an meallerinden ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) açıklamalarından yararlanmalıyız.

"Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti Öğreten bir Peygamber gönderdi" (Âl-i İmrân, 3/164).

bottom of page